Bir Kadının Hikâyesi

ALT-2

Yazar
Emine Ayhan

Kategori
Öykü

Nisan & Mayıs 2025 - Sayı 8

1950’li yıllardı. Kazanılan veyahut kaybedilen savaşlar sonrası birçok toplum birbirini örnek almaya, gelişim göstermeye başlamış; eşitlik, adalet ve hak gibi kavramların ortaya çıkmasına yardımcı olmuştu. Kadınlar ve erkekler arasındaki bazı eşitsiz tutumlar ortadan kaldırılmıştı. İşte daha o zamanlar toplumda kadınların okuma konusundaki özgürlüğü yeni yeni ortaya çıkıyordu. En azından gelişmiş bölgelerde.

Ancak hangi köy olduğu bilinmeksizin o ailelerin birinde yaşayan bir genç kız vardı. Derdinin yalnızca okumak olduğu bilinen genç bir kız… Kaderinin iplerini eline alacak olan bu gencin ismi Bayan Marta idi. Kendisi beş çocuklu bir ailenin en küçük kızıydı. Annesi ev hanımı, babası esnaf olan Marta’nın kendisinden büyük üç ağabeyi, bir de ablası vardı. Ağabeylerinden birisi evlenmiş birisi babasının yanında çalışmaya başlamış, ablası Georgia ise isteksizce evlenmiş ve ağabey kategorisinde en küçükleri olan Alberto ise okumuş ve doktor olmuştu. Doktor olmuş olmasına ama kendisi hastalıktan muzdarip olmuş, yataklara düşmüştü. Son zamanlarda genetik olarak ortaya çıkan ve görülen kas distrofisine yakalanmıştı. Kemikleri gün geçtikçe eriyor, hayat enerjisi sönüyor ve çoğunlukla yataktan bile kalkamıyordu.

Marta, ağabeyine her ne kadar üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Marta’nın okuma hevesi, işte Alberto ağabeysinden geliyordu. Onun gibi okumak istiyordu amma velakin ailesinin maddi durumu yoktu ve kızlarının ev işi ve yemekler hakkında bilgilenmesini istiyordu. Demiştim ya, o köyde kız çocukları fazla okutulmazdı.

Ablası Georgia kendisinden beş yaş büyüktü ve yaklaşık dört yıldır evliydi. Hatrı sayılır bir süre de nişanlı kalmıştı. Evlendiği kişi ünlü bir askerdi. İlk başta onu sevmese de sonra kendisine sadık oluşu ve ilgili koca davranışlarıyla ona âşık olmuştu. Bu, yanlış zaman ve doğru kişi deyimiyle özdeşleştirilebilirdi.

Marta kesinlikle Georgia ablası gibi değil aynı Alberto ağabeysi gibi olmak istiyordu. Onun gibi okuyacak, doktor olacak ve hatta ağabeyini iyileştirecekti. Sonra ağabeyi ile birlikte hastanelerde koşuşturacaklardı. Bu ne kadar güzel bir hayal olsa da bir o kadar da bu hayale uzaktı. Ailesi onun okuma yazma bildiğini, basit de olsa bazı matematik işlemlerini çözebildiğini bilmiyordu. Hepsini ona Alberto ağabeyi öğretmişti. Ağabeyinin ona bir şeyler öğretmesinin ardından kendisiyle ve kız kardeşiyle duyduğu gururu içten içe hissetmeye bayılıyor ve bilgiye asla doymuyordu. Lakin dedim ya, ailesi okumasına karşıydı.

Bu yüzden bir plan yapmıştı. Bu evden, belki de sonsuza kadar, ayrılacaktı. Ayrılacağı –kaçacağı demek daha yerinde olur- gece bu geceydi. 20 oluyordu bu gece. Özgürdü. Ailesi ise onun doğum gününü hatırlayamayacak kadar umarsızdı.

Saat gece yarısına geliyordu. Marta son kez çantasına attığı eşyalara göz gezdirdi. Her şey eksiksiz olmalıydı. Bu son seferdi. Başarısız olursa onu daha kötü bir gelecek bekliyordu. Kendini sakin olmaya telkin ederek çantasını sırtladı ve evin sessiz olduğuna kanaat getirdi. Herkes uyumuştu anlaşılan. Odasının kapısını aralayarak koridorda parmak uçlarında yürümeye başladı. Dış kapıya geldiğinde son kez gözlerini gezdirdi. Tren saat iki sularında gelecekti. O zamana kadar istasyona yetişmesi gerekiyordu.

Kendi içinde vedalaşmayı sonlandırdığında kapıyı açtı. Çantasını sıkıca tuttu ve koştu. Tüm rüzgâr ve yıldızlarla beraber koştu. Her şeyi geride bırakarak koştu. Evdekilerin uyanma ihtimallerine karşı patikanın tozunu attırarak koştu. Yaklaşık 45 dakika sonra tren garındaydı.

Her ne kadar Alberto’yu bırakmak istemese de buna mecburdu. Güçlü olmak zorundaydı. Ona bir mektup bırakmıştı. Her şeyi açıklayan mektupta adresi dışında her şeyi yazmıştı. Çünkü adresi Marta da bilmiyordu. Yalnızca gazetelerde gideceği şehrin kadınlara sunacağı özgürlüğü biliyordu. Orada birden fazla seçeneği olacağını biliyordu. Ve o tüm bunları düşünürken tren geldi. O, trene binip giderken evde durumlar sabaha doğru karışacaktı.

Ailesi sabaha karşı Marta’nın yatağının boş olduğunu fark etmişti. Evdeki curcunaya rağmen Alberto tüm hâlsizliğiyle keyifliydi. Anne ve babası adına üzülse de o mutluydu. Kardeşinin mektubunu okumuştu. Tek çaresi ondan bir mektup daha almaktı. Marta ise yeni şehrin gerginliğiyle korkuyor olsa da şehre alışmıştı. Bir okul bulmuş, ev tutmuştu. Hatta yeni kitaplar bile almıştı.

Alberto uzun bir süreç geçirmiş ancak sağlığına kavuşamamıştı. Marta ile yıllar boyunca mektuplaşmış, yılda 1 kere de olsa görüşmüştü. Marta’ya o geçen zamanda ne mi olmuştu?

Okumuştu. Başarıyla dolu bir eğitim hayatı geçirmişti.

Bundan da öte hayallerini gerçekleştirmişti.

train-6378315_1280