Bostan

ALT-2

Yazar
Zümrüt Caferoğlu

Kategori
Şair

Haziran & Temmuz 2025 - Sayı 9

Bu sunum, Şeyh Sâdî-i Şîrâzî’nin “Bostan” adlı eserinde işlenen “tevazu” ve “şükür” kavramlarını merkeze alarak, ahlaki öğretiyi çözümlemektedir. Eserin 5000 beyitlik hacmi; tasavvufi, siyasi ve ahlaki mesajları hikâyeleştirerek aktaran bir öğreti metni olarak değerlendirilir. Sâdî’ye göre tevazu, toprağın yaratılıştaki konumu gibi yumuşak ve alçak gönüllü olmaktır; şükür ise nimete karşı gösterilen gönül razılığı ve eylemli minnettarlıktır. Sunum, bu iki değeri hem anlatılarla hem de şiirsel örneklerle somutlaştırmakta; bireysel arınma ve toplumsal uyum arasındaki ilişkiyi tartışmaktadır. “Güzel huyluluk” ve “insanî edep” kavramlarının birey-toplum bütünlüğü açısından önemi vurgulanmaktadır.

ŞEYH SADİ ŞİRAZİ’NİN VASİYETİ

Bizim toprağımıza, mezarımıza uğrayan ziyaretçiler: Azizlerin toprağı için olsun, şu söyleyeceğim sözleri hatırlayın: Sâdî, toprak olmuşsa da ne beis var. O, zaten sağlığında da topraktı. Sadi, rüzgâr gibi dünyayı dolaştıysa da nihayet kendisini kara toprağa teslim etti. Çok geçmeden toprak onu yiyecek; sonra da rüzgâr o toprakları dünyanın her tarafına savuracaktır. Mana Gülistanı açıldı açılalı hiçbir bülbül Sâdî kadar güzel terennüm etmemiştir. Böyle bir bülbül ölür de toprağından gül bitmezse, hayret ederim.» Şeyh Sâdî ŞİRAZİ (ŞİRAZİ 1980, 2).

Şeyh Sadi ŞİRAZİ, aşağıdaki şiirinde, “Bostan”ı yazmaya başlamadan önceki yaşadıklarını yazmaya, mübarek bir zamanda, iki bayram arasında, 1257 yılında incilerle dolu bu hazineyi okuyucularına kazandırdığını, aşağıdaki şiiri ile dile getirmektedirler.

«Bostanın anlamı: Güzel kokulu çiçek bahçesi, gül bahçesi, güzel kokular yeri, çiçeklik ve çiçek bahçesidir.»(Çetin KASKA 2019, S.3-4)

TEVAZU DOST İÇİN DÜŞMAN CEFASINI ÇEKMEK

«Sâdî gibi kalbi temiz birisi bir güzele âşık olmuştu. Rakiplerinden türlü cefalar, sitemler çekerdi. Top gibi mihnet çevgânından kurtulamazdı. Zavallı âşık rakiplere kaşını çatmazdı. Onların öfkelerini, sitemlerini şakaya vururdu. Dostlarından birisi onu kınadı: «Yahu» Hiç sende âr, namus yok mu? Bu kadar sitem, hakaret görüyorsun, bunlardan müteessir olmuyor musun? Düşmanın kabahatini affetmeye gelmez. Sonra hakkında âciz, biçare, miskin, derler. Böyle yaşamak mı istiyorsun?» dedi. Bu sözleri işiten âşık ne güzel cevap verdi. Öyle bir cevap ki, altın ile yazılmaya değer: «Gönlüm yârin sevgisiyle o derece doludur ki, oraya kin sığmaz.» (ŞİRAZİ 1980, 187)

Gönülde, kalpte sevgi taht kurmuş ise bir sevgiliye, herkese ve her şeye karşı o kalp sevgi ile doludur. Bedenin en önemli ve değerli yeri olan kalbe zarar verecek bir duygunun girmesine, kendilerini bilen arif kimseler müsaade etmezler.

TOPRAK GİBİ OLMAK

«Ey insan! Cenab-ı Hak seni topraktan yaratmıştır. Toprak gibi gönülsüz, mütevazı ol. Mademki topraktan yaratıldın, ateş gibi haris, cihanı yakıcı, inatçı olma. Korkunç ateş baş çekti yükseldi, sivrildi. Toprak ise âcizlik ve alçaklık gösterdi. Ateş yükseldiği için (kibirlendiği için) ondan şeytan yaratıldı. Toprak tevazu gösterdiği için ondan Âdem yaratıldı.» (ŞİRAZİ 1980, 159-1)

Tevazuda en güzel örnek olan topraktır. İnsana ve diğer canlılara sürekli faydalı şeyler yetiştirirken, insan toprağa kimyasallar, çöpler atmakta, üstüne basmakta, kazma kürek ile toprağı alt üst etmektedir. Toprak yine de insanları ve çeşitli canlıları beslemeye devam etmekte, içinden sular fışkırtmakta, yaprakları ile dünyaya oksijen saçmaktadır.

CÜNEYDİ’NİN TEVAZUSU VE YUMUŞAKLIĞI

«Cüneydi Bağdadî, Sanan çölünde gezerken bir av köpeği görmüş. Bakmış ki dişleri dökülmüş, aslanlara saldıran pençesinde kuvvet kalmamış, miskinleşmiş, kocamış tilkiye dönmüş. Vaktiyle yaban öküzlerine, geyiklere atılır, onları tutarken, şimdi ev koyunlarından tos yemeye başlamış.
Cüneyd o köpeği öyle miskin, hâlsiz görünce kendi ağzından ona bir parça bir şey vermiş̧. Ve bu köpeğe karşı ağlayarak şu sözleri söylemiş̧: «Köpek, bilmem yarına ikimizden hangimiz daha iyi çıkacak? Zahire bakılırsa, bugün insan olduğum için ben senden iyiyim. Fakat bilmem ki, kaza başıma ne getirecektir. Eğer imanımın ayağı kaymazsa, başıma Cenab-ı Hakk’ın affı tacını giyeceğim. Eğer üzerimdeki marifet kisvesi soyulacak olursa, senden çok aşağı olacağım.

Köpek ne kadar kötü huylu olursa olsun, onu cehenneme götürmezler. Sâdî! Hak yolunun erleri kendilerine, büyüklük vermezler ve kendilerini köpekten daha iyi tutmadıkları için, şerefçe melekleri geçerler.» (ŞİRAZİ 1980, 188-89)

Nefsini terbiye etmemiş, kibirli bir kimsenin kendisine de başkalarına da zararı çok olabilir. Lakin nefislerinin hâllerini bilenler, onları güzelleştirmiş, faydalı hâle getirmiş Hak yolcuları, kendilerinde bir varlık görmezler.

ŞÜKÜR

«Dosta şükür için söz söyleyemiyorum. Çünkü ona lâyık şükrü bilemiyorum. Vücudumdaki her kıl onun bir ihsanıdır. Nasıl mümkün ki her bir kıl için şükredeyim. Ne kadar methi sena varsa bağışlayıcı Tanrıya mahsustur. Çünkü O, kullarını yoktan var etmiştir. Bir yaratıcıdır ki, çamurdan insan yaratmış; ona can, akıl, gönül bağışlamıştır. Baba belinden, ta ihtiyarlığın sonuna kadar bak sana gayb hazinesinden neler ihsan büyürmüştür.
Seni yarattığı zaman temiz olarak yaratmıştır. Aklını topla, toprağa kirli girmek ayıptır. Gönül aynasından tozu durmadan sil. Çünkü pas tutacak olursa, cilâ kabul etmez. Ey kendisine tapan kimse! Niçin Hakkı görmüyorsun ki, kolunu, elini harekete getiren Odur. Onu hamdet. Sen kendi kendine kalsan, bir nefes ayakta duramazsın. Daima sana gaipten medet yetişir.» (ŞİRAZİ 1980, 254)

Bize iyilikle, güzellikle yaklaşan kimselere teşekkürü, borç biliyoruz. Ya insanları yaratan ve bu iyi kimseleri vesile kılan Allah’a şükrümüz ve kulluğumuz nicedir? Yeryüzünün birer halifesi olarak, insanlar sorumluluklarını ne denli yerine getirebilmektedir?

Zümrüt CAFEROĞLU

İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Fars Dili ve Edebiyatı 4. sınıf
Mezuniyet tezinden bir bölüm.