10-16 Mayıs Engelliler Haftası
Merhaba kıymetli okurlarımız,
Birbirinden değerli yazarlarımızın, köşe yazılarının yer aldığı Nefes dergisinde bu ay yine sizlerle birlikteyim ne mutlu bana. Farkındalık sayfamın bu ay iki önemli ana başlığı var: “2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü ve 10 – 16 Mayıs Dünya Engelliler Haftası “
Acılara tanıklık edip, kaygılanmamak mümkün olmuyor ne yazık ki.
Savaşlar, yoksulluk, istismar ve şiddet… Duygu dünyamızı sarsan karmaşık bir süreç yaşıyoruz uzun zamandır. Ama her şeye rağmen umuda dair hayallerimiz var yine de…
Her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arasında Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede kutlanan özel bir haftadır. Özel gereksinimli bireylerin toplumsal yaşama diğer bireylerle eğitim, sağlık ve istihdamda eşit şartlara sahip olmalarına yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla bu özel hafta da çeşitli etkinliklerle vurgulanmaktadır.
Yapılan araştırmalar tam net olmamakla birlikte 2021 yılında TÜİK verilerine göre Türkiye’de 3,337.922 kadın ve 2,503.258 erkek olmak üzere toplam 5.841.180 gereksinimli bireyin sorunlarının gündeme getirildiği, hayata onların penceresinden bakılarak farkındalık oluşturulmaya çalışılan önemli bir haftadır. Peki sadece bir gün bakmak yeterli mi o pencereden sizce? Onları anlayabilmek ve nasıl sorunlar yaşadıklarını görebilmek için. Aslında önemli olan o pencereden bakmak değil, önemli olan o pencerenin arkasından birlikte bakabildiğimiz zaman onları anlayabilmemiz.
Aslında size bir şey itiraf edeyim mi? Sadece görme değil, birçok engel grubuyla birlikte uzun yıllar çalıştım ve şunu gözlemledim. Onlar, engellerini çoktan aştılar ama toplum aşamadı bunu maalesef. Sürekli ve sürekli engel koyduk önlerine.
Onlara ait otoparklara park ettik araçlarımızı. Görme engelli arkadaşlarımızın yollarına yani sarı çizgilerin üzerine arabalarımızı park ettik, önüne ağaçlar diktik, çöp konteynırları koyduk. Beş yılda yenileyebilecekleri araçlarını on yıla çıkardık. Yurt dışından satın aldıkları araç ve gereçlerine vergi koyduk. Ulaşım ve erişimde bir arpa boyu yol gidemedik. Çocuklarımızın psikolojisi bozuluyor diye sınıflarda engelli öğrenci istemedik. Engel durumlarının raporlamalarını yaparken bile “kırk dereden su getirdik.”. “Sen evinde otur, ben maaşını öderim” diyerek iş yerlerimi de istemedik. “Dışarda, sokakta ne işin var? “diyerek onları evlerine hapsettik.
Daha çok şey sıralayabilirim size ama şimdilik bu kadarı yeterli.
PEKİ ENGEL NEDİR? Engel, bir işin gerçekleşmesini önleyen neden, bir işi yapılamaz duruma sokan durumdur.
ENGELLİ KİMLERE DENİR? Doğuştan ya da sonradan herhangi bir sebepten dolayı fiziksel, ruhsal, zihinsel ve duyusal yeti farklılıklarıdır.
PEKİ ENGELLENMEK NEDİR? KİMLERDİR ENGELLENEN?
Öyleyse şöyle bir tanım yapabilir miyiz? Yeti farklılığından dolayı toplumda diğer bireyler ile eşit koşullarda tam ve etkin katılımı kısıtlanan, yanlış tutum ve çevre koşullardan etkilenen kişilere engellenen diyoruz. Yani demek oluyor ki engel yok, engellenen var diyoruz.
Özel gereksinimli çocuklar, gençler ve yetişkin bireylerle çalışma fırsatı buldum, ne kadar başarılı ve azimli olduklarına şahit olduğum için toplumun acıyarak bakması ve beklentilerinin düşük olması doğrusu canımı çok acıtıyor.
O ZAMAN BİZLER NEREDEN BAŞLAMALIYIZ?
Toplumu bilinçlendirerek, aile ve okul eğitimi ile başlayabiliriz. Geçmişten gelerek bilinçaltına yanlış işlenen düşünceleri önce kendi zihnimizden silmeliyiz. Unutmayalım ki engel bedenlerde değil, zihinlerdedir. Yapılmış veya öğretilmiş bir şeyin üstüne koyduğumuz her şey, geçici ve kısa süreli oluyor. O hâlde yeni başlangıçlarla taze, taptaze beyinlerin içini işlersek tam da kişiliklerinin yerleşmeye başladığı yani okul öncesi erken çocukluk dönemi 3-6 yaş döneminden bahsediyorum. Öncelikle aile eğitiminden ve okul eğitimi sürecinde bu dönemdeki çocuklara kendilerinden farklı canlıları tanıma, kabullenme ve birlikte yaşama becerilerini kazandırarak başlayalım. Ayrı ayrı okullarda ayrıştırarak değil yan yana aynı sıralarda birlikte eğitim vererek pekiştirelim. Birlikte yaşamayı ve birbirlerinin haklarına saygı duymayı öğretelim. Önce aile sonra okul eğitimi ile yeni ve empati kurabilen bir toplum oluşturabiliriz.
Engelli olmanın bir eksiklik değil, bir farklılık olduğunu öğrenelim ve öğretelim çevremizdeki insanlara. Nasıl ki kimimiz mavi gözlü, kimimiz yeşil veya siyah gözlü, kimimiz sarışın kimimiz esmer, kimimiz uzun boylu kimimiz ise kısa…
Bazılarımız yürümek için ayaklarını kullanıyor, bazıları ise bunu tekerlekli sandalye ile yapabiliyor, kimimiz görmek için gözünü kullanırken kimileri ise görmeden dokunarak algılayabiliyor bazı şeyleri. Kimi insanlar seslerle kendini ifade ediyor kimisi ise işaret diliyle. Kimileri çabucak öğreniyor bazı şeyleri kimileri ise birkaç kereden fazla. Eksik değiller bu insanlar, sadece öğrenmek ve bazı şeyleri algılamak için farklı yöntemlere ve materyallere ihtiyaçları var. Bunları öğrenelim ve öğretelim.
Bu anlamlı ve özel günde, ülkemizdeki tüm fiziksel ve kültürel engellerin kaldırıldığı, herkesi kucaklayan entegre toplumlar oluşturduğumuz, kimseyi geride bırakmadığımız ve fırsatlar tanıdığımız farklılıklarımızla yaşamayı öğrendiğimiz yarınlarda birlikte olmak dileğiyle. tüm özel gereksinimli birey ve ailelerine sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
ENGELLİLİK KİŞİNİN KENDİ SORUNU DEĞİL,
TOPLUMSAL BİR SORUNDUR!
ÖNCE FARK ET, SONRA KALPTEN KABUL ET.
Otizme dikkat çekmek ve farkındalığı arttırmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) 2008 yılında 2 Nisan’ı Dünya Otizm Farkındalık Günü ilan etmiştir.
Doğuştan gelen erken çocukluk döneminde yani yaşamın ilk üç yılında fark edilen gelişimsel bir farklılıktır. Daha önceki yıllarda 500’de 1 olduğu kabul edilirken son verilere göre yaklaşık her 36 çocuktan 1’ini etkilediği düşünülmekte. Ayrıca erkek çocuklardaki yaygınlığı kızlardan 4,3 kat fazladır.
Nedenleri tam net ve kesin olmamakla birlikte yapılan araştırmalarda nedene genetik faktörler denilse de buna yol açan gen veya genler henüz bulunmuş değil. Ayrıca genetik olmayan doğum komplikasyonları, viral enfeksiyonlar çevresel faktörler neden olarak gösterilmektedir.
İnsanlar doğduğundan itibaren sosyal varlıklardır. Yeni doğan bebekler doğumdan hemen sonraki saatlerde oral motor yani emme refleksi gibi sosyal davranışlarda bulunur. Ardından yüz yüze etkileşim, daha sonra göz kontağı kurma, ve sonrasında seslere tepki verme, ismiyle çağrıldığında cevap verme, iletişim amaçlı tepkiler gösterme ve yüz mimikleri ve beden dili ile sosyal iletişim becerileri ile ve sözel dil olmadan iletişime geçerler. Erken çocukluk dönemi sonuna kadar farklı beceriler kazanarak zincirleme devam eder.
Otizm tanısı alan çocuklarımızda ise yukarda belirtiğim özelliklerin tam tersi düşük oranda göz kontağı kurma, ismi ile çağrıldığında tepki vermeme, motor taklit becerilerinde sınırlılıklar, iletişimsel jestleri yanıtlamada bozukluklar, ortak dikkat becerileri ve ip uçlarına tepki verme vb. görülür. Kısacası sosyal gelişim becerilerinde zorlanmaktadırlar.
Fakat yetenekli oldukları alanlarda ise sınır tanımamaktalar. Tanısı konulmuş otizm spektrom bozukluğu bireylerin yaklaşık %10’u çok güçlü bellek ve müzik yeteneğine sahiptir.
EVET OTİZMİN FARKINA VARALIM
Otizm; yeti farklılığı grupları arasında en hızlı artan, dünyayı sizin gibi yorumlayamayan, gördüklerinden farklı anlamlar çıkarabilen, sizin etkilenmediğiniz seslerden etkilenebilen,karmaşık durumları, kinayeli sözleri çözemeyen, bir kısmı kendini sözle ifade edemeyen, bütün bu sıkıntılarını size anlatırken farklı yöntemler kullanan, üzülen, sevinen bazen olmadık şekilde ağlayıp, beklenmedik şekilde gülendir. Ama otizmli bireylerin de sizin kadar insan haklarına sahip bir bireyle karşı karşıya olduğunu unutmayalım.
SLOGANIMIZ,
TÜM YETİ FARKLILIĞI GRUPLAR İÇİN VE KENDİMİZDEN FARKLI TÜM CANLILAR İÇİN