Down Sendromu Farkındalık Günü
Merhabalar sayfa misafirlerim, ben Dilek BİLGİLİER. Özel Eğitim Alan Öğretmeni ve yazarım. Görme yetisini kaybetmiş, az gören ve total yani hiç görmeyen çocuklar ve gençlerle çalışmaktayım. Gören Kalpler Görme Engelliler Eğitim ve Spor Vakfı Başkan Yardımcısı. Birçok engel grubu ile birçok sivil toplum kuruluşunda beraber çalıştım. Özellikle okul öncesi erken çocukluk dönemi yaş grubunu bilinçlendirmek ve gelecekte empati kurabilecek ve kendilerinden farklı canlıları tanıma, kabullenme ve birlikte yaşama becerilerini geliştirici üç hikâye kitabı “Küçük Serçenin Dileği, Anneannemin Çorbası ve Benim Adım Toprak” isimli çocuk kitaplarını ve kendi öğrencilerimizin hayat hikâyelerini yazdığım “Evlerin Işıkları” isimli romanın yazarıyım. Nefes Sanat Dergisi koordinatörü Sayın Metehan DEMİR’e bana da bir farkındalık sayfası ayırdığı için çok teşekkür ederim.
Mart ayının 21’i hem Down Sendromu Farkındalık Günü hem de dünyaya kendini kanıtlamış büyük ozanımız Âşık Veysel ŞATIROĞLU’nun ölümünün 51. yıl dönümü olmasıyla büyük önem taşır.
2011 yılında tüm dünyada Down sendromu hakkında toplumsal farkındalık oluşturmak, Down sendromlu bireylerin ayrımcılığa ve olumsuz tutumlara maruz kalmasını önlemek, erken ve sürekli eğitimin önemine dikkat çekmek ve mevcut çalışma imkânları ile iş sahalarını arttırmak amacıyla, Birleşmiş Milletler 21 Mart’ı Dünya Down Sendromlular Farkındalık Günü olarak ilan etmiştir. Down sendromu genetik bir farklılıktır. Sıradan bir insan vücudunda 46 kromozom bulunurken, Down sendromlu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozomları olması nedeni ile 47 olmaktadır. Bu nedenden dolayı her yıl 3. ayın 21. günü farkındalık günü olarak kabul edilmiştir.
Down sendromu gerçekten önemli bir konu çünkü yaklaşık 1.000 doğumda 2 Down sendromlu bebek görülmektedir. Down sendromu testi nasıl yapılır? Anne karnındaki ultrason görüntüsü ya da annenin kanından alınıp yapılacak bir testle Down sendrom teşhisi koymak mümkün değildir. Gebelikte ufak bir iğne yardımıyla anne karnındaki bebeğin hücresi elde edilir. Yani bebeğin içinde bulunduğu sıvıdan ya da plasentasından bir örnek alınır. Alınan bu sıvı genetik laboratuvara gönderilir. Mikroskop altında kromozomlar sayılır ve Down sendromu var mı yok mu kontrol edilir. Bir gebelikte anne karnındaki bebeğin Down sendromlu olup olmadığı kesin bir şekilde ancak bu yöntemle söylenebilir.
Down sendromu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, bireyin hayatı boyunca devam eden bir farklılıktır. Erken ve sürekli eğitim ile Down sendromlu bireyler arkadaş edinebilir, okula gidebilir, iş edinebilir, hayatları ve gelecekleri için karar verebilirler. Dünya genelin de 6 milyon insan bu genetik farklılığı taşımaktadır
Hafif ve orta seviyede zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur. Yaşıtlarına göre genel olarak daha kısa ve kilolu hafif çekik gözlü, basık burun, kalın ense, kıvrık serçe parmak gibi fiziksel özelliklere sahiptirler. Down sendromlu çocuklar da pek çok başarıya imza atmakta. Yeter ki zamanında doğru desteği alabilsin. Tıbbi tedavisi yoktur. Tek yol eğitimdir. 0-2 ay itibariyle eğitime başlamak çok önemlidir. Tüm çocuklarda olduğu gibi onlar için de eğitim doğuştan itibaren başlar. Tüm özel gereksinimli bireylerde olduğu gibi Down sendromlu bebeklerde de aile ve toplum tarafından özellikle de aile tarafından kabul görmesi kilit noktadır.
Kendimizden farklı canlılarla yaşamayı öğrendiğimiz, kabullendiğimiz ve sevdiğimiz sürece bilinçli ve mutlu bir toplum oluruz. Bir daha ki sayımızda görüşmek üzere. Sevgiyle kalın.
FARKLILIKLAR TOPLUMUMUZA RENK KATAR, BİZLER FARKLILIKLARIMIZLA RENKLİ VE RENKLERİMİZLE GÜZELİZ.
Mart ayının diğer bir önemi ise; kendisini yazmaktan ve anlatmaktan çok büyük keyif aldığım, 21 Mart 1973 yılında (78 yaşında) aramızdan ayrılan büyük ozan Âşık Veysel ŞATIROĞLU. Çocukken iki gözünü de kaybetmesine ve yoksul ve zorluklar içinde yaşamasına rağmen yaşama sevincini hiç kaybetmedi. Görmemesi bir eksiklik ve çaresizlik olmamış onun için ve bunu bir avantaja dönüştürmüştür. Sevgi, hoşgörü, birlik ve beraberlik üzerine yazdığı şiirler ve türkülerle hepimize özellikle de görme yetisini kaybetmiş kişilerin hayatında bir mihenk taşı görevi görmüştür. Okuma yazma bilmeyen ve üstelik görmeyen birinin hayata bakış açısı, doğaya tutkunluğu bizleri hep etkilemiştir.
1894 yılında doğanın uyandığı, toprağın kabardığı bir ilkbahar günü Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelmiştir. Görme engelli deyince hemen aklımıza onun adı gelir. Daha küçük yaşlarda çok sancılı bir dönemde dünyaya gelmiş büyük üstat. Çiçek hastalığının ortalığı kasıp kavurduğu dönemde o da nasibini almış, ve şöyle anlatmış gözlerini nasıl kaybettiğini “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsin’e kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözümede, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.” der. Görme yetisini tamamen kaybeder.
Babası gözleri görmeyen küçük Veysel’in bu hâline epey üzülür ve onun kendini üzüp, hayata küsmemesi adına küçük yaşta oğluna bir saz hediye eder. Özel gereksinimli bireylerin engelini aşmasında ailenin büyük önem taşıdığını biliriz. Zamanın ünlü âşıklarından şarkılar ve şiirler ezberledi. Babasının arkadaşı Âşık Âla’dan saz dersleri alarak karanlık dünyasını sazıyla aydınlatmıştır.
Uzun ince bir yol hikâyesi ile hem kendi dünyasını aydınlatan hem kendi gibi gözlerini kaybedenlerin karanlık dünyasına ışık olan Âşık Veysel ŞATIROĞLU’nu ölümünün 51.yılında rahmetle anıyoruz.