İstanbul Boğazı'nın Donması
16. ve 17. yüzyıllar arasında tüm dünyayı kasıp kavuran ve “Mini Buzul Çağı” olarak adlandırılan dönemde birçok ciddi sıkıntı baş göstermişti. Bu sıkıntıların en önemlilerinden biri de kıtlıktı. Yaşanılan bu Mini Buzul Çağı’nda yemek bulmak büyük bir sorun hâlindeydi. Dolayısıyla yer yer kıtlık görülmeye başlanmıştı. Bununla beraber birtakım hastalıklar da görülmüş, barınma ve ısınma ihtiyaçları insanları zor durumda bırakmıştı.
17. yüzyılının şüphesiz ki en enterasan olaylarından biri de İstanbul Boğazı’nın donmasıdır. İstanbul’da 16 Ocak 1621’den 8 Şubat 1621 tarihine kadar durmaksızın kar yağdı. Deniz buz tuttmuştu. Sadece ortasından bir nehir büyüklüğünde bir yer akmaya devam ediyordu. Ancak kısa süre sonra orası da dondu ve İstanbul Boğazı Şubat 1621 tarihinde bir kara parçası hâline geldi. İnsanlar Eminönü’nden Üsküdar’a yürüyerek gidip gelebiliyorlardı. Hatta Haliç de donduğundan Eminönü’nden Galata’ya yürümek de mümkündü. Kayıtlara göre buz o kadar yoğun ve kalın bir tabaka hâlindeymiş ki sadece yürüyerek değil at arabalarıyla da karşıya geçmek mümkünmüş.
İstanbul Boğazı’nın donmasıyla şehirdeki yiyecek fiyatlarında artış görüldü. Bunun sebebi boğazın don olması dolayısıyla gemilerin İstanbul’a erzak getirememesiydi. Ekmek ve et fiyatları büyük oranda artarak büyük bir kıtlığa yol açtı.
Yaşanılan bu büyük kıtlıktan, ağır kış şartlarından ve bunların getirdiği ölümlerden ahali devrin padişahı Sultan II. Osman’ı sorumlu tuttu. Tahta çıktıktan kısa süre sonra kardeşini boğdurmasıyla tepkileri üzerine çeken Genç Osman Lehistan Seferi’nden de Yeniçerileri mesul tutunca kendisine olan kin ve öfke giderek artmıştı. Yaşanılan bu Mini Buzul Çağı’nın getirdiği kıtlık, don olayları, ölümler Sultan II. Osman’ın ahali tarafından lanetli ve uğursuz olduğu söylentisinin çıkmasında büyük rol oynadı.
Mart ayında havaların ısınmasıyla don çözülmeye başladı, mayıs ayında karların eriyip havaların düzelmesiyle de yaşanılan kıtlık ve beraberindeki sorunlar sona erdi.