Sınırların Ardında

ALT-2

Yazar
Emine Ayhan

Kategori
Hikâye

Ağustos & Eylül 2025 - Sayı 10

Sınırlar… Şu ince çizgiler. Herkesin kendince kuralı insanın hayatı derler. Hapsin başlangıcı, yalnızlığın sancısı, kalbin kapısı…

Duvarları çelikten olanın sınırlarını yıkmak güçtür hatta imkânsızdır derler. Vazgeçerler. Kimse yıkamadı zaten deyip kenara çekilenler de meşhurdur. Oysa bilemezler insanın sınırını yıkmayı, kalbin kapısını çalmayı. Kapıyı tekmeleyerek açmak isterlerken yandaki pencerenin önüne koyduğumuz anahtarları göremezler. Belki de bu yüzden kaybederler.

Bizler de kapıyı ellerinde anahtar varken çalıp sabırla bekleyenler yerine, kapıyı tekmeleyerek çalanlara karşı sınırlarımızı daraltırız. Onlara alan tanırız. Ama anahtarı olana bunlar bile gereksizdir. İşte bunu bilemeyiz.

“İnsanoğlu beşer elbet şaşar.” deriz. “Bir hataya düşebiliriz, tekrarlamayız olur biter.” deriz. Aynı hataya ikinci kez düşer “Bu sefer akıllandım.” diye düşünürüz ama biraz da olsa içten içe garip bir his kaplar bedenimizi. Üçüncü kez de hatayı tekrarladığımızdaysa geriye bakar ve toparlayacak bir yuvamızın olmadığını görürüz. Geriye yıkılmak üzere olan, adım atsan merdivenleri kırılacak bir ev kalır. Ev âdeta bir harabeye dönmüştür. Camları kırılmış, duvarları zelzelenin etkisiyle çatlamıştır. Çatıdan içeriye yağmur suları akar, aşağıya doğru. Biz, o evi toparlamaya çalışsakta kırılan camlar elimize batar, korkarız çatlayan duvarların üzerimize düşeceğinden.

İşte o yıkılmaya müsait evi her şeye rağmen toparlasak bile bir zelzelede yıkılacak kadar güçsüz kalır. Çünkü temellerinden sarsılmış bir ev uzun süre dayanamaz fay hattında. Her an sallanacak ve yıkılacak endişesi insanı yer bitirir.

Sınırlar çizer insanoğlu. Girilmez tabelasını asar duvarlarına, kapılarına. Hapsolur o eve. Çıksa dönecek bir evi yoktur çünkü. Yalnızlaşır o evde. Evin kapısını tekmeleyen, duvarları üzerine yıkmak isteyen biriyle daha karşılaşırım korkusuyla.

Ve o ev bir daha ev olamaz. Kalbin yakarışları, haykırışları, sancıları burada başlar ve çaresi yoktur aslında. Güvensizlik, stres ve depresyon nüfuz eder hücrelerine. Tam o anda her şey karışır. Birbirlerine silah çeker aynı kalbin duyguları. Güvenmek isteyen tarafına karşı zihni ona oyunlar oynar. Bıkmıştır safı oynamaktan.

Evse artık bir çorak araziden farksızdır. Çünkü aşksızdır, hissizdir. O sıcaklığa bir daha erişemeyen, bir türlü ısınamayan sarsılmış bir evde yaşamak zamanla zulüm hâline gelir.

Tam burada biter insan. Her şey kifayetini yitirir. Umudu bilemez, ilkbaharı tanıyamaz, renkleri göremez.

Ama birisi çıkar sonralarda. Korkar elbet ama dayanamaz yine. Kendisinin hata olduğunun farkında olduğu ancak geride duramadığı bu hareketlerindeki mutluluğa anlam veremez. Bu sefer kapısı çalınır anahtarları vermesine rağmen. Açar kapısını. Ellerinde çiçek vardır bu insanın.

O zaman doğruyu kavrar. Yanlışlarını anımsar, bir doğru onun hayatı ve yaşama sevinci olur. Umuttur kapısını çalan. Duvarların arasından çiçekler çıkar. Kırılan camlar vazo olur.

İşte bir doğru tüm yanlışları böylelikle siler.

İzi kalsa bile üzerine resimler çizer, onları görünmez kılar.

Önemli olanın izleri silmek değil, onlarla yaşamak olduğunu kavrar insan. Asıl yaşamı bu noktada başlar.